k474n7
  Sarımsak
 
Sarımsak

Latince Adı: Allium sativum

Familya: Liliaceae

Diğer İsimleri: Sarmısak, Sarmusak

Genel özellikleri:


 

Türkçe adı: Sarmısak, sarmusak Türkler arasında çok eskiden beri yaygın kullanılmaktadır. Sarımsak adı Anadolu'da da çok eskiden beri yaygın kullanılmaktadır. Dede Korkut'un Kazan bey oğlu Uruz beyin esir olduğu destanında şöyle yazılı: Sarımsak otunu yemeden Kazan içim yanıyor.
Azarbeycan, Kazan, Kırgız, Özbek Türklerinde de sarımsak denmektedir. Doğu Türkistan'da semsek olarak değişikliğe uğramıştır. Genel olarak Moğollar da sarımsak demekte iseler de, batıda yaşıyan Moğolların semsek dedikleri görülmektedir.
Uygur Tü/kleri satun veya uşkunda diyorlardı. Batıda yaşıyan Uygurlar ise, kamgak diyorlardı. Tamamen batıda yaşıyan Türkler semer otuna kamgak diyorlardı. Kaşgarlı gamgakı esmer otu diye tanımıyor. Mısır ve Kıpçak Türk kültür çevresinde de sarımsak denmekte idi.
Türkler soğanın tarımına çok eskiden başlamış olmalarına karşılık sarımsağı yabani olarak toplamaktaydılar. İki bitkiyi birbirinden ayırmak için Türkler arasında sarımsağa yaban soğanı, soğana ise, (taram uskum) ekilen soğan dendiğini görüyoruz. Çoğunlukla Türkler bu iki bitkiyi birbirine karıştırıyorlardı.
Anadolu'da sarımsağa körmen, gömülgen, gömür-gen denmektedir. 11. yy ve öncesi Türkler yaban soğanının bir çeşitine kövürgen diyorlardı. Derleme sözlüğünde Anadolu'da sarımsağa benzer bir bitkiye yaban soğanı dendiği yazılı.
B. Oğuz günümüzde Hakkâri'de Sümbül dağından toplanan adına gurante denilen bir çeşit yabani sarımsağın çevrede çok sevilen ve şifalı olduğu söylenen oltu peynirine karıştırıldığını yazmaktadır. Kaşgarlı basar adlı bir dağ sarımsağından ve yanısıra kebapla yenen sarımsağı andıran ilginç bir ottan söz ediyor.
Anavatanı: Soğan ve prasa ile aynı aileden olan bu bitkinin anavatanının büyük bir olasılıkla Orta Asya' nın bozkırları olduğu, oradan Ön Asya'ya, Mısır'a, Hindistan'a, Çin'e yayıldığı kabul edilmektedir. Dünya' nın her köşesinde az veya çok yetiştirilmektedir. Özellikle Akdeniz'i çevreleyen ülkelerde, Balkan-lar'da, Güney Rusya'da ve daha birçok ülkede geniş ölçüde tarımı yapılmaktadır.
Tarihçesi: Sarımsağın bilinen tarihçesi günümüzden 7000 yıl öncesine dayanmaktadır. O günden bugüne gerek yararları gerekse, kokusu nedeniyle üzerinde en çok tartışılan bitkilerden biridir. Tarih boyu birçok dostu olduğu gibi, düşmanı da olmuştur.
Binlerce yıl önce çok kötü olanaklarda piramitlerin inşaatında çalışmak üzere bir araya gelen insan topluluklarına, sağlıklarını koruyabilmek için Mısırlı hekimlerin sarımsak, soğan ve turup verdikleri bilinmektedir. Heredot piramitler üzerine açıklamalar yapan rehberinin Keops piramidi üzerinde eski Mısır dilinde yazılmış bir yazıyı göstererek "bu piramidin yapımının 20 yıl sürdüğü, yaklaşık 100 000 insanın çalıştığı ve bu süre içersinde çalışanlara 1600 gümüş talentlik soğan, sarımsak, turp verildiği biçiminde çevirdiğini" yazmaktadır. (Yakl. 6,5 milyon dolar). Bu yazı günümüze dek gelememiştir. Mısır tarihi araştırmacıları bir rehberin eski Mısır dilini çevirebilecek kadar bilgisi olabileceğine inanmamaktadırlar. Gü-nümüzmüzde yapılan araştırmalar gerek çalışan insan sayısında gerekse, yapım süresinde Heredot'un yanılmadığını göstermektedir.
Papirüs Ebers'de yer alan 900'a yakın reçetenin 22'sinde sarımsak yer almaktadır. Örneğin kalp hastalıkları, baş ağrısı, solucanlar, çıbanlar. Firavunlar ikinci hayatlarında sarımsak ve soğandan yoksun kalmamak için ağaçtan, topraktan yapılmış modellerini mezarlarına koydurmuş, mezarlarının duvarlarına da resimlerini yaptırmışlardır. Buna karşılık Mısırlı rahiplerin soğan ve sarımsak yemeleri yasaktı.
Tarih boyu sarımsağa, soğana ilaç ve baharat olarak değer veren yalnız Mısırlılar değildir. Çinliler, Hintliler, Yunanlılar, İsrailliler ve daha birçok medeniyeti sayabiliriz. Bu nedenle de yüzierce kullanma biçimi (reçete) ortaya çıkmıştır.
Hindistan'da sarımsakla yapılan enfeksiyonu önleyici bir sıvı karışım (mikstur), yara ve çıbanların tedavisinde kullanılırdı.
Eski Yunanlılar sarımsak ve soğan yiyenlerin kokusu nedeni toplantılara girmelerini yasaklamışlarsa da, ilk olimpiyatlarda atletlere uyarıcı olarak sarımsak verilmiştir.
İsrailliler de sarımsağı ilaç ve baharat olarak kullanmışlardır. Talmud (Gikttin 69 a/b) diş ağrısına karşı, yağ ve tuzla ezilmiş sarımsağı önermektedir.
Persliler birçok soğan ve sarımsak türü tanıyorlardı. Sus'taki Pers sarayında günde yakl. 26 kg sarımsak 13 kg soğan yeniliyordu.
Babilon'da İ.Ö. 8. yy'da yaşamış olan Asur kralı Merodah Baladan Dünya'nın bilinen ilk faydalı bitki ve baharat bahçesini kurmuştu. Bahçede yetiştirilen 64 bitkiden biri soğan diğeri sarımsaktı.
Marsilya'daki bir salgında ölülerin gömülmelerine yardım ederken soyan 4 hırsızın 1721 yılında ölüm cezasına çarptırılmışken, kendilerini salgına karşı koruyan ilacı açıklamaları sonucu cezalan ömür boyu hapise çevrilmişti. Bu ilacın içinde sarımsak da vardı. Dört hırsızın sirkesi diye ün yapan ilaç Fransa'da "vignaire des quatre voleurs" adı altında günümüzde de satılmaktadır.
Hippokrates bitkiyi birçok hastalıkta uygulamıştır. Örneğin baş ağrısı, bağırsak gazları, idrar söktürücü, peklik giderici, mentrüasyon söktürücü, akciğer iltihabı. Dioskurides bitkiye çok geniş bir yer vermiş ve Plinius'la yakl. özdeş hastalıklara karşı kullanmıştır. Örneğin dıştan kuduz köpek ısırması, göz hastalıkları, yağ ve tuzia karıştırarak isilik, mayasıl, kel, balda ezerek lepra, temriye, benlerin yok edilmesi gibi deri hastalıkları ve içten genel güçlendirici, idrar söktürücü, şerit solucanları (tenya) düşürücü, astma, sarılık, şiddetli bağırsak sancısı (kuluncu), diş ağrısı, hemoroid (basur), şarapla karıştırılarak yılan ısırmasına karşı. Galenus birçok yararlı özelliği nedeniyle sarımsağı köylünün tiryakı olarak adlandırmaktadır. Paracelsus dıştan çıban ve abselerin olgunlaşmasını süratlendirmekte, kalın bağırsak sarkmasında içten hastalık başlangıçlarında (kuluçka döneminde), idrar söktürücü, doğumdan sonraki sonun kolayca dışarı atılmasında, zehirin gücünü azaltıcı, önleyici olarak uygulamıştır. Lonicerus zehiri önleyici niteliğine çok değer vermekte, içten ve dıştan birçok hastalığa karşı kullanmaktadır. Bu örneklere pek çoğunu ekleyebiliriz.
Luis Pastör 1958'de sarımsağın bakteri öldürücül olduğunu bulmuştur. Labaratuar araştırmaları 1/250 000 oranında inceltilmiş sarımsağın stafilokokların, streptekokların, vibrioniarın, protozonların ve mantarların çoğalmasına engel olduğunu göstermektedir. Bunun yanı sıra iyi bir antibiyotik, anti-septik, antitrombotik ve antiateroskleroz olduğu da kanıtlanmıştır.
Sarımsağın damar kireçlenmesine (ateroskleroz) karşı etkisi 1925 de Paris İlmi Araştırmalar Akademisi'nde yapılan araştırmalar sonucu bulunmuştur.
1971'de St.Louis'de Missuri Üniversitesinde başlayan ve 12 yıl sonra Delevvare Üniversitesi ile Venezüella Doğal İlimler Araştırma Enistİtüsü bilim adamlarının birlikte çalışmaları ile sonuçlanan araştırmalar sarımsağın birçok kimyevi özelliğini ve içindeki ajoen adı verdikleri bir maddenin kanın koyulaşmasına (pıhtılaşmasınatromboza) engel olduğunu da ortaya çıkarmıştır. Fransa'da bacaklarında tromboz görülen atlara yy'lardır sarımsak ve soğan yedirilir.
Yapılan araştırmalar sarımsağın tifüs basiline karşı penisilinden ve sulfoguaninden daha güçlü olduğunu göstermiştir. 1 mgr sarımsak yakl. 15 birim penisiline eşdeğerlidir. (Spektrum der VVissenschaft Mayıs 1985).
Hepimizin bildiği gibi, tifüsün taşıyıcısı bittir. Bu nedenle birçok eski eserde bitten korunabilmek, temizlenebilmek için tereyağı ile sarımsak karıştırılarak yapılan kremle vücudun ovulması önerilmektedir.
İnançtaki yeri: Balkanlarda, Yugoslavya'da hortlaklara yine Balkanlar'da, Ön Asya'da, İran'da bu üike-leri çevreleyen tüm ülkelerde büyüye, nazara karşı kullanılmış, kullanılmaktadır. Günümüzde de ülkemiz ve ülkemizin çevresindeki ülkelerde bu inancın yaygın olduğunu izliyoruz. Birçok evde kapının üzerine atnalı yanı sıra bir baş da sarımsak asılır. Paracelsus sarımsağın sihirli bir gücü olduğuna inandığı için cine, şeytana, kötü ruhlara karşı kullanmıştır. Pi-linius, Mısırlıların soğan ve sarımsağın adını söyleyerek (onları tanık göstererek) ant içtiklerini yazmaktadır. Bu da Mısırlıların bitkiyi kutsal kabul ettiklerini göstermektedir. Sarımsağın tarih boyunca gücümüzün yetmediği veya nedenini çözümleyemediğiimiz çeşitli etkiye karşı çeşitli biçimde kullanıldığına birçok örnek verebiliriz.
Tıbbi nitelikleri: Antiseptik, balgam söktürücü, güçlendirici (tonik), kramp çözücü, solucan düşürücü, şeker düşürücü, yüksek kan basıncını düşürücü, uyarıcı.
Damar duvarlarında toplanan tuzları ve kireci temizleyip sertliği giderir, esneklik kazandırır. Damarların çevresindeki otonom sinir sistemini etkileyerek damarların genişlemesini sağlar. Bu iki özelliği sonucu kan basıncını ayarlar, dolaşımını düzenler.
Sindirim organlarının içini kaplayan mukoza deri tabakasındaki kan dolaşımını artırır. Buna bağlı olarak sindirimi sağlıyan bezelerin salgılarını da artırır. Bunun sonucu olarak da bağırsaklardaki çürümeler, peklik, sürgün ve kolikler önlenmiş olur. Yanı sıra çürümeye neden olan mikropların, parazitlerin çoğalmalarını da önler. Yiyeceklerin bağırsaklarda çürümeleri yalnız yukarıda adı geçen hastalıklara neden olmaz. Çürüme sonucu fenol, indol gibi birçok zehirde ortaya çıkar. Bağırsaklar üzerinden kana karışan bu zehirler de uykusuzluğun, yüksek tansiyonun, sinir gerginliklerinin, baş ağrılarının, dönmelerinin hatta epilepsi gibi, birçok hastalığın nedeni aranmaktadır. Birçok eski eserde epilepside, bazı sinir hastalıklarında kullanıldığını görüyoruz. Günümüzde yazılan kitaplarda da epilepsiye karşı önerildiği görülmektedir.
Kullanıldığı yerler: Akciğer, amfizemi, astma, bağırsak parazitleri, boğmaca, çıbanlar, damar kireçlenmesi (ateroskleroz), deri hastalıkları, damar hastalıkları, damla hastalığı, iştah açıcı, kan dolaşımı, kalp, romatizma, sürgün, yaralar, yüksek kan basıncı, taş hastalıkları.
Sarımsağın uygulama alanının genişliği insanı şaşırtacak kadar büyüktür. Son yüzyılda gerek labaratu-arlarda yapılan araştırımlar gerekse, uygulamalar bitkinin birçok özelliğini tam olarak ortaya çıkarmış, tarih boyu bilinen birçok özelliğinin varlığını da doğrulamıştır.
Botanik: Küçük büyük hepimizin tanıdığı bu bitkinin boyu 25 cm ile 100 cm arasında değişir. Çıplak görünümlüdür. Gövde ince uzun ve yuvarlaktır. Yaprakların dipleri boru şeklinde olup gövdeye sarılıdır, sayıları çoğunlukla dördü, beşi geçmez. Gövdenin üst kısmı yapraksızdır. Sonunda beyaz renkli ince çok uzun sivri uçlu yenin içersinde şemsiye biçimli çiçek toplumu ve 25-30 kadar küçük yumurta görünümlü soğancıklar (piçler) vardır. Temmuz, ağustos ayında açan çiçekler az ve çoğunlukla sterildir.
Bol güneşli, rüzgârsız yerleri, balçıklı humustu topraklan sever. Bir veya iki yıllık olarak yetiştirilir. Yıllık yetiştirme iri, sağlıklı dişler ekilerek yapılır. İki yıllık yetiştirmede ise, yenin içinde gelişen soğancıklardan yararlanılır.
Nelerinden yararlanılır: Tazeyken gövde ve yaprakları da yenilir. Baharat ve ilaç olarak kök soğanı (Bulbus Allii sativi) taze veya kuru olarak kullanılır. Birtakım bilim adamı ilaç olarak yalnız taze soğanının yararlı olduğunu ileri sürmektedir.
Toplanması ve saklanması: Sonbaharda yapraklar ve soğan boğazı kuruduktan sonra topraktan çıkarılır, sapları birbirine örülüp havadar, kuru, gölge yerlerde asılarak kurutulur. İyi olgunlaşmış sarımsağın diş kabuğu ince, dişleri belirli ve diridir. Kuruyan sarımsak 0-2° C arasında çok nemli olmayan yerlerde uzun süre asılarak saklanabilir. Soğancıklar gölge, havadar yerlerde küçük bağlamlar durumunda kurutulur, aynı biçimde saklanır.
Kokusu, tadı: Sarımsağın kendine öz keskin, işleyi-ci bir kokusu vardır. Kokusundan içersindeki kükürtlü allicirı sorumludur. Kesilmediği, ezilmediği (çiğ-nenmediği, yutulmadığı) sürece kokusuz veya çok az kokuludur. Vücuttan kokulu kükürt birleşimleri olarak solunum, ter, idrar ve dışkı ile çıkar.
Hoş olmayan kokusunu yok ederek hiç olmaz ise, azaltarak her zaman yenilebilir duruma getirebilmek için insanlar yy'lar boyu birçok yol araştırmışlardır. Örneğin Plinius Doğa adlı kitabında dolun ayda dikilen sarımsağın kokusunun daha az olacağını yazmaktadır. Ne yazık ki, bugüne dek buna hiç kimse çözüm bulamamıştır. Halk arasında taze maydanoz çiğnemenin yararlı olacağı en yaygınıdır. Bunun yanı sıra yedikten sonra bir bardak süt içmek, birkaç kadeh kırmızı şarap içmek, çekirdek kahve veya birkaç karanfil çiğnemek, kuru kahve yemek, elmayı balın içine rendeleyip 1-2 y.k. yemek, birkaç damla melekotu kökü yağı içmek önerilen yöntemlerden birkaçıdır.
Yan etkileri: Herhangi bir yan etkisi yoktur. Bununla birlikte günde 3-5 dişten çok yenilmesinin zararlı olacağı ileri sürülmektedir. Yapılan araştırmalar göstermektedir ki, çok yenildiğinde birtakım insanda zehir etkisi yapmakta bu da mide, karın ağrısına, mide bulantısına neden olmaktadır. Aç karnına yutulan sarımsak mide veya bağırsaklarda ülser başlangıcına neden olabilir. İyice çiğnenerek yenilmelidir. Midede yanma yapacak olursa, iyice ezilerek yoğurda veya sulu yemeklere karıştırılarak yenilmelidir. Bebeğine süt emziren annenin yememesi yerinde olur. Bebekte karın ağrısına neden olabilir. Pişirildiğinde birçok özelliğini kaybeder.

Etki ve Kullanım:
Mikrop kırıcı niteliğinden ötürü, eskiden veba ve kolera gibi salgın hastalıklarla savaşımda da kullanılan sarımsağın tıbbi etkileri:
• Bakteri, virüs ve sindirim sistemi parazitlerine karşı en etkili antiseptiktir.
• Bağırsaklardaki askarit (askaris) ve oksiyuris (oksiyur) gibi solucanların dökülmesini sağlar.
• Sindirim sistemi üzerinde hastalık yapacak bitkisel kökenli mikroorganizmaları yok eder.
• İçerdiği uçucu yağ nedeniyle akciğer rahatsızlıkları, kronik bronşit, öksürük, nezle, soğuk algınlığı ve gribe karşı etkilidir.
• Göğsü yumuşatır. Boğmaca ve bronşite eşlik eden astımda rahatlatıcıdır.
• Terletici: balgam, idrar, safra ve gaz söktürücüdür. Kanı temizler.
• İştahı açar. Sindirimi kolaylaştırır.
• Spazm çözücü etkisi vardır.
• Uyarıcı ve bedeni güçlendirici toniktir.
• Yüksek tansiyonu ve kandaki kolestrol düzeyini düşürür.
• Şeker hastalığında iyileştirici etkileri olduğu ileri sürülmektedir.
Her biri birbirinden önemli bu etkilerinden yararlanmak üzere, sarmısak günde üç kez yenmelidir. Bağırsaklardaki kurtların dökülmesi, yüksek tansiyon ve kandaki kolestrolün
düşürülmesi için uzun süreler boyunca sarmısak alımına devam edilmelidir. Eğer kokusu rahatsız edici olursa, piyasada satılan sarmısak yağı kapsülleri alınabilir.
• Ayrıca sarmısak, yaraların temizlenmesinde kullanılır.
• Romatizma ve eklem yangılarıyla sancılarına iyi gelir.
• Burkulmalardan oluşan ağrıları hafifletir.
• Böcek ve arı sokmalarında iyileştirici olur. (Ancak, önce arının iğnesi soktuğu yerden çıkarılmalıdır.)
• Mantar tedavisinde etkili olur.
• Gözde çıkan arpacığı da iyileştirir.
Bu etkileri sağlamak üzere, sarmısağın dişleri soyulup ucu biraz kesilerek şikâyet edilen yere bastırılarak dıştan sürülür. Ya da soyulan sarmısak dişlen ezilip macun haline getirilir. Bu macun, şikâyetli yerlere dıştan sürülür.
UYARI
• Sarmısak deriyi yakıcı ve kızartıcı etki yapabilir. Bu nedenle çok aşırı uygulamadan kaçınılmalıdır.

Kullanma biçimleri: İçten ve dıştan kullanılır.

İlaç olarak hazırlanma biçimleri: En çok tentür, su, krem olarak kullanılır.

Tentür; 250 gr sarımsak soyulur, çok ince kıyılır 1 I cin veya benzeri bir içkiye karıştırılır. Ağzı sıkı kapatılan şişe yakl. 30° C sıcakta 14 gün kadar dinlendirilir. Sıcaklığın gece gündüz aynı kalmasına dikkat edilmelidir. Gündüzleri güneşli bir yere konabilir. Sık sık çalkalanmalıdır. Sürenin sonunda preslenerek tülbentten süzülür, ağzı sıkıca kapanabilen şişelerde 1 yıldan çok saklanabilir. Sulandırılarak veya olduğu gibi kullanılabilir.

Su; soyulmuş dişler preslenerek elde edilir. Taze olarak hazırlanmalı, sulandırılarak içilmelidir. En çok ballı su veya sütle karıştırılarak içilir.

Su; 1 -2 diş ezilerek 1 ç.f suda 6-8 saat demlendirilerek de yapılabilir.

Krem

Bal - 20 gr

Tereyağı (İçyağı) - 10 gr

Sarımsak - iyice ezilmiş - 20 gr

Karıştırılarak yapılır. Genellikle bal sarımsak karışımı yeterlidir.

İçindeki birkaç madde: Allicin (uçucu yağ), alliin, al-linase, A, B1, B2, C vitaminleri, Mg, Fe, Zn, Mn, B,

Cu, Ca, Mo, Co madenleri izleri, karbonhidratlar, hormon karekterli maddeler, flavonoidler.

Alliin allicinden önceki kokusuz basamaktır. 1948'de (Basel'da) A. Stoll ve E.Seebeck bulmuştur. Allicin kokulu sülfat birleşimleridir. 1944'de Chester J.Ca-vallito ve arkadaşları Amerika'da uçucu yağı, su buharı damıtımıyla sarımsaktan ayırmayı başarmış, allicin olarak adlandırmıştır. Allinase alliinin parçalanmasını sağlayan enzimdir.

 
  Bugün 2 ziyaretçi (30 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol